Kitap okumayandan iyi dergici olmaz

Bu haftaki Konuğumuz, Türkiye’de ‘dergicilik’ dendiği zaman akla ilk gelen isimlerden biri. Berna Erten. Oldukça meşakkatli ve bir o kadar renkli dergicilik hayatını, mücadelelerini ve kazanımlarını hiç bir zaman bozulmayan neşesiyle anlattı. “Neden ORIGINEL” diye sorduk. Başladı anlatmaya. Paylaşmasak olmazdı. 

– Dergicilik aklınıza nereden geldi?

Kendimi bildim bileli hep dergici olmak istedim; ortaokulda hazırlık okurken Beyoğlu’ndaki Hachette Kitabevi, benim için mucizeler dükkanıydı. İlk göz ağrılarım Point de Vue ve Paris Match idi. Daha sonra Fransız Elle ve Vogue, favorilerim oldu. Beni iflah olmaz bir dergici yapan ilk adımlar bunlar. Saint Michel Lisesi’ni bitireceğim yıl Mezunlar Derneği’ni kuran yönetim kurulundaydım ve elbette benim payıma, derneğin dergisini çıkarmak düştü.  Ve… Rifat Ababay ile tanıştım. Mezunlar Derneği’nin çıkardığı dergi için fikir ve destek almam için, Okul Müdürü M. Pierre beni Rifat Ababay’a yollamıştı. Elimde, 4 sayfalık fotokopinin hayatımda dönüm noktası olacağını bilmiyordum. Sadece Hürriyet binasına girişimi hatırlıyorum. Rifat Bey herhalde yaptığım o korkunç dergi örneğini değil ama içimdeki heyecanı ve dergi aşkını beğendiği için iş teklifinde bulundu ve hemen işe aldı. Henüz okul bile bitmeden hayallerimin mesleğime adım atmış oldum.

‘Hayat görüşünüzün uyuşmadığı yerde çalışmayın…’

– Medyada basamakları sabırla tırmanırken nasıl ayakta kaldınız? Sizi okuyan gençlere öneriniz var mı?

Bu soruyu bana 2013 öncesi sorsaydınız çok daha değişik cevaplardım. Çünkü 1993 yılından başlayarak tam 20 sene çok müthiş başarılara imza atarken; beni ne engelleyen oldu ne frenleyen. İyi iş çıkarana destek veren bir anlayış vardı açıkçası. Hem çalışkandım hem de desteklenmesem bile ‘kösteklenmediğim’ için şanslıydım. Son 2 sene içinde yaşadıklarım bu fikrimi kökten değiştirdi. Hayat serüvenini mecburen baştan yazmaya başladım. Gençlere de tek tavsiyem şu: kendi kültürleriyle, vizyonlarıyla örtüşmeyen bir yönetimle çalışmaktan kaçınsınlar. Yönetimin desteklemediği hiçbir yapıda başarılı olunamaz. Bu sadece medya için değil her sektör için geçerli.

‘Türkiye’de insanlar elalem ne düşünür demekten eğlenemiyor…’

– Üstlendiğiniz vazifeler sebebiyle dünyanın en önde gelen simalarıyla tanıştınız. Bu durum size ne gibi avantajlar sağladı?

Öncelikle medya için, iletişim sektörü için en önemli aktif, değerli bir ‘network’e sahip olmak. Bizim mesleğimizde kişisel ilişkiler çok değerli. Meslek hayatım boyunca, çok özel kişilerle dost oldum, çoğuyla ilişkim hâlâ devam ediyor. Ama ben dostluklarımı işime ve bana yararı olsun diye asla kullanmadım. Bırakın ünlü insanlardan bir avantaj sağlamayı, çoğu zaman ben onlar için avantaj oldum. Zaten meslek hayatımın 30. yılına sakladığım çok özel anılarım var, kitabını yazmayı düşündüğüm. Bana hep şunu dediler: “Ne olur biraz daha iyi davran, göz yum, bak ondan şunlar şunlar gelebilir.” Ancak iş ahlakı ve disiplinimden taviz vermedim. Kısacası benim için varsa yoksa önce ‘vatan’, sonra ‘dostluktur’ ve gerisi de teferruattır.

– Türkiye’deki sanat, kültür, eğlence ve sosyal hayat ile küresel ölçekte yaşanan arasında ne gibi farklar var?

Türkiye, bu söyledikleriniz için son derece zor bir coğrafya. “İnsanlar ne düşünür?” sorusu hayatın tüm alanlarında ilk sırada geliyor. Oysa eğlenmek için ilk sorusu “Nasıl eğlenebilirim?” olmalı bir insanın. “Kimleri görebilirim?” ya da “Kimlerle tanışırım?” olmamalı. Bu konuda sanat çevresinin çok daha özgür olduğunu anlıyorum. Sanat ve çevresi daha eğlenceli, daha farklı bir Türkiye çiziyor. Ama genel anlamda yurt dışındaki çevrelerden çok farklı bir anlayışımız var Olmadığımız kişiliklere bürünüp, ortaya bizden olmayan sahneleri oynuyoruz. Bence herkes biraz rahat olmalı.

“Şucu bucu değiliz, okuyucuyu da bölmüyoruz..”

Yepyeni bir dergi çıkarmaya başladınız? ORIGINEL ismi nereden aklınıza geldi? Daha önceki deneyimlerinize göre ORIGINEL nerede duruyor? Tarzını nasıl tarif ederdiniz?

ORIGINEL’i şöyle anlatıyoruz: “Aylık dergi titizliğinde, haftalık hızında.” ORIGINEL, tıpkı anlamı gibi, dergicilikte hem özgün hem de ilk. Haftalık okuma alışkanlığı olanların aylık tadında bir dergiyi seveceklerini biliyordum. ‘ORIGINEL’ bir sınıfa ya da bir yapıya ait bir dergi değil. Okuyucuyu bölmüyoruz, onların meraklarını cezbeden herkesi ve her türlü yaşam biçimini haftalık olarak sunuyoruz. Şucu, bucu değiliz ve  iyi bir dergiyi haftalık olarak okumak isteyen dergiseverlere hazırlıyoruz yayınımızı. Fransız lisesi mezunu olduğum için ‘asıl olan, esas olan’ kelimesini Fransızca olarak başlığa çıkardım. İsim annesi benim; kime sorduysak çok sevdi. Hem tipografisi hem de anlamı sayesinde dergimiz, çıktığı ilk gün sanki yıllardır biliniyor, tanıdık ve bizden biri haline geldi. ORIGINEL hızla marka oldu diyebilirim.

‘Mutfaktan geçmeden dergici olmak zor…’

– Nasıl bir yöneticisiniz? “Keşke yapmasaydım” dediğiniz oldu mu hiç?

Hiç keşkem olmadı. Biliyorum çok iddialı bir cümle ama ben her şeyin ilahi bir düzende seyrettiğini düşünüyorum. Son 4 aydır çiçeği burnunda bir girişimciyim ama uzun yıllar üst düzey yönetici olarak görev yaptım. Pek çok insanın önünü açıp meslek sahibi olmalarına vesile oldum; işlerini sevmeleri için her türlü motivasyonu sağladım; maaşlarından sosyal haklarına kadar… Gördüm ki, altyapısı hazır ve uygun olmayanlar hep şikayet edip daha fazlasını istediler. Onlardan daha değerli insanlara hak ettikleri yeri verebilir miydim diye düşünmüşümdür. Ancak yine de “keşke” diyemem çünkü dediğim gibi her şey olması gerektiği gibi oluyor ki başka güzelliklere vesile olsun.

– Dergicilikte ekmek var mı? Ya da dergicilikten kazanmak için ne yapmak ve nelere dikkat etmek lazım?

İnsan yaptığı işi 360 derece yapabiliyorsa ve en önemlisi ‘bildiği işi’ yapıyorsa her sektörde ekmek vardır. Dergicilik, bir yaşama biçimini anlatır aslında. O stilleri iyi bilmek gerekir, ayrıca dergiciliğin mutfağından gelmek de lazım. Mesela, kumaştan anlayan herkes tasarımcı olamaz. Belli bir yaştan sonra başlamak zor olacağından şu tavsiyeyi verebilirim; genç yaşta ne olmak istediğinize karar verin. Dergicilik, 18 yaşından itibaren başlanacak uzun ve zevkli bir yolculuktur.

– Bu işi yapmak isteyenler ne okusunlar veya ne yapsınlar?

Medya için, okulun şart olduğuna da inanmıyorum. Kimse kızmasın ama çok başarılı medyacıların kaçının eğitiminde gazetecilik ve medya eğitimi var? Eğitim mutlaka kişiye disiplin verir; gerisini kabiliyeti ve kendini geliştirme süreci belirler. Önerim; dergi dünyasını takip etsinler, başarı öykülerini incelesinler, mümkün olduğunca çok yayın izlesin ve okusunlar. Aktüel olan her şeyden bilgi sahibi olsunlar; sanat, sinema, müzik, spor, siyaset vs… Son olarak, dijital veya basılı hangisi olursa olsun; kitap okumayan birinin dergicilikte başarılı olacağını düşünmüyorum.

Prof. Dr. Emre Alkin

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kitap-okumayandan-iyi-dergici-olmaz/24901

Ara